2017/Cilt 18,Sayı-3
Birey doğduğu andan itibaren bilişsel, duyuşsal ve psiko-motor becerileri öğrenerek çevresine
uyum sağlamaya çalışır. Bilişsel öğrenmeler, muhakeme yapma, ilişki kurma, anlama, hatırlama,
çıkarımda bulunma, tahmin etme gibi becerileri kapsarken, duyuşsal öğrenmeler, duygularını fark
etme ve uygun şekilde ifade etme, empati, farkındalık ve sosyal beceriler gibi duygusal ve ilişkisel
becerilere vurgu yapar. Psiko-motor öğrenmeler, ise kas koordinasyonuna dayalı becerileri içerir.
Duyuşsal öğrenmeler sonucunda birey, başkaları ile iyi iletişim ve ilişki kurar, yüksek bir iyi oluş
düzeyine sahip olur. Duyuşsal öğrenmeler kapsamında değerlendirilebilecek kavramlardan birisi de
duygusal zekadır.
Duygusal zeka, 1990’ lı yılların başından itibaren çok önem kazanmış, farklı yaklaşımlara göre
farklı şekilde tanımlanmıştır. Yetenek modeli, karışık modeller ve kişilik yaklaşımı modelleri
duygusal zekayı farklı perspektiflerden ele almış ve tanımlamışlardır. Yetenek modeli, Çoklu Zeka
Kuramından etkilenmiş ve duygusal zekayı bir zeka türü olarak ele almıştır. Bu modelde duygusal
zeka, duyguları düşünceye yardımcı olacak duyguları üretebilme ve onlara ulaşabilme; duyguları ve
duygusal bilgiyi anlayabilme ve düzenleyebilme yeteneklerini içeren bir yapı olarak değerlendirilir.
Bir başka anlatımla duygusal zeka, bilişsel ve duygusal yetenek ve özelliklerin birleşimidir. Yetenek
modeline göre içsel duygusal süreçler, bir zeka türü olup kişilik ve davranış örüntüsünden ziyade bir
mental performans çeşididir. Yetenek modelinde duygusal zekaya ilişkin yetenekler, hiyerarşik olarak
birbirine bağlı dört alt boyuttan oluşur. Birinci boyut duyguları algılama boyutudur. Duyguları
algılama, bireyin kendinde ve başkalarındaki duyguları tespit edebilme yeteneğini içerir
Goleman ve Bar-On duygusal zeka modelleri, karışık (mixed models) olarak da
adlandırılmaktadır. Karışık modeller, duygusal zekanın sırf yetenekten oluşan bir yapı olmadığını;
kişilik, motivasyon, beceri, duygusal yeterlilik gibi etmenler ile de ilişkili olduğunu savunur .
Goleman, duygusal zekayı, kendini harekete geçirebilme, zorluklara rağmen yola devam edebilme,
dürtüleri kontrol ederek tatmini erteleyebilme, ruh halini düzenleyebilme, sıkıntıların düşünmeyi
engellemesini önleme, kendini başkasının yerine koyabilme ve iyimser düşünmeye dönük
yeteneklerden oluşan bir yapı olarak tanımlamıştır.
Golemanın karışık modelinde duygusal yeterlilikler, duygusal zekaya dayalı olarak
öğrenilmiş beceriler bütünüdür. Goleman’ın duygusal zeka modeli, öz-farkındalık, öz-yönetim
(duyguları yönetme), kendini motive etme, başkalarının duygularını bilme (empati) ve ilişkileri
yürütebilme olmak üzere beş alt boyuttan oluşur. Karışık modellerden birisi de Bar-On modelidir.
Bar-On (2006) duygusal zekayı, günlük yaşamda ortaya çıkan zorluklar ile başa çıkabilme, başkaları
ile iyi ilişki kurabilme ve onları anlayabilme, kendi duygularımızı anlayabilme düzeyini belirleyen
sosyal ve duygusal becerilerin kesişimi olarak tanımlamıştır. Bu tanım, duygusal yeterlilik ve
becerileri, sosyal çevreye uyumu, başkaları ile ilişkileri ön plana çıkarmaktadır.
Duygusal zeka ile ilgili modellerin ortaya koyduğu faktörler, birbiri ile örtüşmektedir. Bütün
modeller, kişiler arası ilişkilere, empatiye, duyguların doğru olarak hissedilip ifade edilmesine ve
yönetimini ön plana çıkarmaktadır. Modellerdeki farklılığın duygusal zekaya ilişkin özelliklerin
ölçme şeklinden, duygusal zekanın biliş ve kişilik ile olan ilişkisinden ileri gelmektedir.
Çalışmada, anne-çocuk etkileşim kalitesinin en önemli yordayıcısı olan annenin eğitim
düzeyi ve çalışma durumu ile ilkokul dördüncü sınıf öğrencisinin duygusal zeka düzeyi arasındaki
ilişki incelenmiştir. Birey doğumdan itibaren duygularını ne boyutta yaşayacağını, nasıl ifade
edeceğini, yöneteceğini ve sosyal ilişkilerinde duygusal ve sosyal becerilerini nasıl kullanacağını ilk
önce anne-çocuk etkileşimi sürecinde öğrenir.
Kaliteli anne-çocuk etkileşimi, çocuğun sosyal yeterliliğini artırır, problemli davranışlara
sahip olma düzeyini azaltır, çocuğun akranları tarafından sevilen bir birey olmasını sağlar,
arkadaşlarına karı agresif ve saldırgan davranmasını önler, sosyal uyumunu kolaylaştırır, depresif
semptom düzeyini azaltır, çocuğun sosyal-duygusal yeterliliği ve iyi oluş düzeyi üzerinde olumlu
etkiye sahiptir.
Annenin eğitim düzeyi ve çalışma durumu anne-çocuk belirlenmesinde en önemli
faktörlerdir. Anne-çocuk etkileşim kalitesinin belirlenmesinde annenin çocuğu ile geçirdiği zamandan
ziyade annenin eğitim düzeyi daha etkilidir. Annenin eğitim düzeyi arttıkça, annenin çocuğuna
gösterdiği hassasiyet de artış göstermektedir. Ayrıca annenin bir işte çalışması, çocuğun sosyal
duygusal açıdan gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. İlgili literatürde annenin eğitim düzeyi ve
çalışma durumu ile anne-çocuk etkileşiminin duygusal karakteristiği, çocuğun sosyal duygusal
gelişim düzeyi, problemli davranışlara sahip olma düzeyi arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalar
bulunmakta iken , 10 yaş dönemi çocuklarının duygusal zeka düzeyi arasındaki ilişkiyi inceleyen
çalışma yapılmamıştır.
Çalışma ilişkisel desende yürütülmüştür. İlişkisel desende iki değişken arasındaki ilişkinin
yönü ve düzeyinin tespit edilmesi amaçlanır. Araştırmanın evrenini ilkokul dördüncü sınıfta öğrenim
görmekte olan öğrenciler oluşturmaktadır. Evrende yer alan bütün öğrencilere ulaşmanın imkansız
olmasından dolayı, evreni temsil edecek, örnekleme yöntemlerinden yararlanılmıştır. Çalışmada
seçkisiz örnekleme yöntemlerinden uygun örnekleme tekniği kullanılmıştır. Çalışmaya Samsun ve
Artvin illerinde öğrenim görmekte olan 221 öğrenci katılmıştır.
Çalışmada Coşkun, Öksüz ve Yılmaz tarafından geliştirilen On Yaş Duygusal Zeka Ölçeği
(OYDZÖ) kullanılmıştır. On Yaş Duygusal Zeka Ölçeği, tek faktörlü yapıdan oluşmakta olup
Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayısı, .89’dur. On Yaş Duygusal Zeka Ölçeğinin iyi düzeyde model
uyumuna sahiptir.Araştırma bulguları, annenin eğitim durumu ile ilkokul dördüncü sınıf
öğrencisinin duygusal zeka puanı arasındaki katsayının .51 olduğunu, pozitif yönde orta düzeyde bir
ilişkinin var olduğunu göstermektedir. Ayrıca her iki değişkenin arasındaki ilişkiye dayalı olarak bir
model oluşturulması amacıyla regresyon analizi yapılmıştır.
Değişkenlere bağlı olarak oluşturulan regresyon modelinin varyansı orta düzeyde açıkladığı
gözlenmiştir (R2 = .25). Bu bulgu, annenin eğitim düzeyinin öğrencinin duygusal zeka düzeyini orta
düzeyde yordadığı söylenebilir. Ayrıca annenin eğitim düzeyinin bir kademe yükselmesi
durumunda, öğrencinin duygusal zeka düzeyi 1,35 puan artış göstermektedir. Bu bulgulara
dayanarak araştırmanın birinci hipotezinin doğrulandığı sonucuna ulaşılmıştır.
Araştırmanın ikinci alt problemine ilişkin elde edilen bulgular, annenin çalışma durumu ile
öğrencinin duygusal zeka düzeyi arasında negatif yönde zayıf düzeyde bir ilişki olduğunu tespit
etmiştir (r= -.14). Bulguya bağlı olarak araştırmanın ikinci hipotezinin reddedilmesine karar
verilmiştir.
Araştırma sonuçları anne eğitim düzeyinin, anne-çocuk etkileşiminin niteliğini artırarak
ilkokul dördüncü sınıf öğrencisinin duygusal zeka düzeyini olumlu yönde etkilemiş olabileceğini
göstermektedir. Araştırma sonuçları, ikinci hipotezin doğrulanmadığını göstermektedir. Annenin
çalışmasının çocuğun davranışsal, duygusal ve sosyal açıdan sorunlar yaşamasına neden olabileceğini
tespit etmişlerdir. Ancak bu araştırmada annenin çalışmaması ile ilkokul dördüncü sınıf öğrencisinin
duygusal zeka düzeyi arasında zayıf bir ilişkinin olduğu ortaya çıkmıştır. Araştırma hipotezi
geliştirilirken annenin çalışmasının, çocuğun anneden yoksun kalacağı ve bunun da duygusal zeka
düzeyini olumsuz yönde etkileyebileceği düşünülmüştü.
Emotional intelligence, Maternal employment, Mother-child interaction, Maternal education level
DOI: http://dx.doi.org/10.29299/kefad.2017.18.3.024
Tam Metin : PDF 308